Modern Türkiye’de Din Devleti Sempatisinin Kök Nedenleri

Dünya ve ülke gündeminin oldukça yoğun olduğu şu dönemde, gelişmelerin üzerinde akıl yürütmeye çalışan birçok insanın duygudan duyguya savrulduğunu hissedebiliyorum.

Modern Türkiye’de Din Devleti Sempatisinin Kök Nedenleri

Doğal afetlerin verdiği zararlar üzüntüye, müdahale esnasında yaşanan aksaklıklar öfkeye, COVID-19 salgınının neden olduğu risklerin tüm uğraşılara rağmen artış eğilimine girmesi karamsarlığa, Afganistan başta olmak üzere etrafımızdaki birçok bölgede süregelen çatışmalar ve bunların yansıması olarak iyiden iyiye hissetmeye başlamış olduğumuz göçmen yükü ise korku ve şaşkınlığa sebep olmakta. Bu makalede sıralanan başlıklardan sonuncusunu bambaşka bir perspektiften irdelemek arzusundayım.

İŞİD, El-Kaide, Taliban ve benzeri oluşumların bir din devleti kurma iddiasıyla, ele geçirdikleri bölgelerde uygulamaya koydukları yöntemler[1] kan dondurucu nitelikte. Üzücü şekilde sıradanlaşmaya başlayan infaz görüntüleri[2], savaş ganimeti olarak ailelerinden zorla alınıp köleleştirilen kadınlar[3], ağır toplumsal kurallar[4] ve bunlar gibi çok sayıda gelişmeye rağmen özellikle Türkiye’de belli bir kesimlerce bu tür oluşumların destek görüyor olmasının anlaşılır olmadığını düşünen fazlaca insan var. Peki, ama çoğunluğun Müslüman olduğu ülkeler arasında gelişmişlik düzeyi ile diğerlerinin oldukça önünde kabul edilen Türkiye’de, bahsi geçen oluşumların insanlık dışı uygulamaları ortada iken, azımsanmayacak sayıda şeriat yanlısının varlığı nasıl açıklanabilir? Kişisel menfaatler, dinin doğru yorumlanmaması, eğitim eksikliği veya dinin siyaset, ticaret ya da sosyal ilişkilere alet edilmesi hatta ve hatta Huntington’ın[5] ‘’Bölünmüş Ülke” tanımı gibi muhtelif sebepler yanıtın muhtelif parçaları arasında sayılabilinirler. Ancak bu yazıda konuya, en az diğerleri kadar geçerli, farklı bir açıdan yaklaşmaya çalışacağım, müsaadenizle…

                                                                                 *

Ortalama bir Avrupa’lı ile ortalama bir Türk’ü karşılaştıralım:

        1) Temel hak ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü, eşitlik, işçi hakları, düşünce ve ifade hürriyeti noktalarında hangisinin hassasiyeti daha fazladır?

        2) Bayrak ve vatan kavramları esas alındığında hangisinin hassasiyeti daha fazladır?

Yukarıdaki sorulardan ilkine Avrupa’lı, ikincisine ise Türk yanıtı verdi iseniz; yazının devamı daha da ilginizi çekecektir.

                                                                                  *

Doğu ile Batı medeniyetleri arasındaki gelişmişlik düzeyleri arasında makas farkının Batı’nın lehine açılması,  15.yy  sonlarından itibaren Rönesans ile başlayıp, 16.yy Reform’ları ile sağlamlaşır ve buhar gücüyle çalışan makinelerin kullanılmaya başlanmasıyla tetiklenen 18. ve 19.yy’da geri döndürülemeyen bir noktaya evrilir. Aydınlanma dönemi adı verilen bu tarih aralıklarının öncesinde ise Batı toplumlarının durumu iç açıcı değildir.

15.yy ve öncesi dönemde Avrupa’da üç toplum sınıfı vardı: Soylular, ruhbanlar ve nüfusun %90’ından fazlasını oluşturan serfler (köylüler). Ruhban sınıfının yönetimindeki kilise krallara taç giydirecek kadar güçlüydü ve kilise yönetiminin gücü kaybetme gibi bir niyetleri yoktu. Otoritelerini tartışmaya açacak her türlü gerçekliğin karşısında sert tedbirler almışlardı. Nicolaus Copernicus, Galileo Galilei, Antoine Lovoisier, Giordano Bruno, Miguel Servet, Roger Bacon ve isimlerini sayamadığımız onlarca bilim insanı ve düşünür Kilise’nin hışmına uğramıştı. Engizisyon mahkemeleri yürütülen cadı avları, giyotin ve böğüren boğa[6] gibi cezalar neticesinde zulme uğrayan serflerin sayıları ise belki de milyon mertebesindeydi. Öte yandan serfler bir de soyluların tarafından ezilmekteydiler. “İlk gece hakkı[7]” gibi insanlık dışı kurallar, ağır vergiler ya da toprak köleliği bu sınıfın hayatını çekilmez hale getirmişti. Yüzlerce yıl devam eden zulüm nedeniyle biriken tepkiler, Martin Luther[8]’in hamlesiyle reform hareketlerini başlattıktan sonra –ki en temel etkilerden biri Protestanlık’ın doğuşudur- terazinin dengesi halkın lehine değişmeye başladı. Takip eden yıllardaki sanayi devrimi ile emekçiler ve halk tırnaklarıyla kazıya kazıya haklarını kazanmış oldular. Süreç içinde yok olan hayatların acısı, nesilden nesile aktarılarak günümüzün gelişmiş Batı Toplumunu oluşturdu. Özetle bireysel hak ve özgürlükler için Batı Halkları ağır bedeller ödediler.

Ülkemizin tarihini aynı tarihsel süreç içerisinde gözden geçirdiğimizde ise farklı bir öykü çıkıyor karşımıza. Avrupa orta çağ karanlığında iken, Osmanlı Devleti altın yıllarını yaşıyordu. Güçlü ekonomisi ve nispeten adil işleyen hukuk sistemi sayesinde Osmanlı İmparatorluğu vatandaşları göreceli olarak refah içerisindeydiler. Ülke yönetimi ise aynı zamanda Halife olan padişaha bırakılmıştı. Din ve devlet işleri birlikte yürütülüyordu ve saydığımız nedenlerle toplum genel olarak memnundu. Bu nedenle bireysel haklar için bir mücadele başlatılması söz konusu değildi. Ne yazık ki sanayi devrimi ve aydınlanma hareketlerinin dışında kalınması nedeniyle Batı’nın gerisine düşülmeye başlanılmasını takip eden dönemde, bozulan ekonomi ve zayıflayan devlet yapısının etkisiyle toplumsal huzursuzluklar baş gösterdi. Devamında, malum olunduğu üzere İmparatorluk erimeye başladı ve nihayet parçalandı.

Türk toplumunun asırlar süren karamsarlığının zirveye ulaştığı noktada, Atatürk önderliğinde başlatılan Kurtuluş Savaşı’nın ana motivasyonu vatanı işgalden kurtarma ve bağımsızlığı elde etmekti. Büyük fedakârlıklarla bu hedefler yakalandıktan sonra, Atatürk benzerlerinden farklı olarak gücün tadını çıkarmak yerine mücadelesine inatla devam etti ve topluma – Avrupa halklarının inanılmaz acılar çekerek elde edebildiği – bireysel hak ve özgürlükleri tabiri caizse altın tepside sundu. Artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları seçme ve seçilme hakları, medeni kanunların kişilere sağladığı güvenceler ve benzer birçok fırsata kestirme yoldan kavuşmuştu. Üstelik bunu sağlamak adına Atatürk’ün aldığı kişisel riskler de az değildi.

Türk kadınının 1934 yılında elde ettiği haklara kavuşmak adına (eşit ücret hakkı vb) İngiliz kadınlarının 1960’li yılların sonlarında yaptıkları eylemden bir fotoğraf

Maalesef insan doğası gereği kolay elde ettiği şeylerin kıymetini bilmemektedir. Bugün Suudi Arabistan’da kadınlara ehliyet alma hakkı verildiğinde yaşanan sevinç dalgası ya da İran’da bireysel kazanımların artırılması adına verilen mücadelenin büyüklüğü ülkemizdeki bir grup insan için anlaşılır olmaktan çok uzak. Bunu ebeveynlerinin ölümünün ardından, aile mirasını çok kısa zamanda harcayan evlatların durumuyla karşılaştırmak da mümkün olabilir bu arada. Öte yandan zamana direnip Kur’an-ı Kerim’in indiği dönemin sosyolojik gerçeklerini göz ardı ederek, günümüzde şeriatı yedinci yüzyıl uygulamalarını bire bir kopyalayarak yaşamak (ya da zorla yaşatmak) istemek, İslam dininin felsefesi ile de uyuşmaz ki; bu hususu “İslam’ın Özü” isimli yazı dizisinde oldukça detaylı şekilde irdeleyeceğiz.

[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Taliban

 

[2] https://www.youtube.com/watch?v=l134Pdc889o

https://www.sondakika.com/haber/haber-afganistan-da-genc-kadini-taslayarak-oldurduler-7842728/

 

 

[3] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-48255508

 

[4] http://www.gazetevatan.com/taliban-kurallari-nedir-taliban-kurallari-aciklandi-mi-sosyal-m-1407891-gundem/

 

[5] https://tr.wikipedia.org/wiki/Samuel_P._Huntington

 https://tr.wikipedia.org/wiki/Medeniyetler_%C3%87at%C4%B1%C5%9Fmas%C4%B1

[6] Engizisyonun en büyük işkence icatlarından birisi de `Böğüren Boğa`ydı. Metalden yapılmış olan bu boğanın karnındaki kapağa suçlu canlı olarak konur ve ardından kapak kapatılırdı. Boğa ateşe tutulurken içinde kavrulan mahkûm bağırmaya başlardı. Bu da boğanın böğürme gibi ses çıkarmasını sağlardı.

 

[7] Doğruluğu kesin olarak ispatlanamamış olmakla birlikte, bu yönde kuvvetli deliller ortaya konulabilen bir uygulama.

 

https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0lk_gece_hakk%C4%B1#:~:text=%C4%B0lk%20gece%20hakk%C4%B1%20(Latince%20jus,kesin%20olarak%20uzla%C5%9F%C4%B1lmam%C4%B1%C5%9F%20bir%20hak.

 

[8] https://tr.wikipedia.org/wiki/Reform_(tarih)