HAKKIMDA
Devlet memuru bir ailenin iki çocuğundan küçük olanı olarak Dünya’ya geldim. Hatırladığım en eski anılar yaşantımın hemen okul öncesindeki dönemlere rastlar. Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı bir köye…
Şiddetli soğuk ve kışın bazı dönemlerinde evimizin avlusunda kısa boyumla meydan okumaya çalıştığım, neredeyse omuzlarıma kadar yükselen, beyaz yığınlar gelir aklıma o yıllara döndüğümde. Bir de benden beş yaş büyük olan kız kardeşimin kitaplarını kurcalayışım. O, ödev olarak verilmiş bir şiiri ezberlemek için evin içinde yüksek sesle tekrar yaparken kendisini rahat bırakmaz, onunla birlikte şiiri ezberlemeye çalışırdım. Öncesinde haklarında pek bilgim olmayan, kâğıtların üzerinde sıralı semboller olarak düşündüğüm harfleri öğrenmek için kendisini epey sıkıştırdığımı anımsıyorum. Kısa süre sonra ben de aynı ilkokula başladığımda harfleri kelimeler, kelimeleri cümleler ve onları rakamlarla işlemler izlemişti. Göğsüme kırmızı kurdele takıldığında ne kadar gururlandığımı hâlâ hatırlıyorum.
O yıllarda beni en çok mutlu eden şey, mübalağa etmeksizin söylüyorum, her birinde ortalama üç ya da dört farklı hikâye bulunan yirmi beş kitaplık bir setin doğum günümde ebeveynlerim tarafından bana hediye edilmiş olmasıydı. Ne yazık ki setin ya da yayınevinin ismini hatırlayamıyorum; ancak o dönemlerde her gece uyumadan önce onları yan yana dizer ve onları izleyerek uyurdum.
Babamın sık sık tayin olması sebebiyle ilkokulu üç farklı şehirde, ortaokulu ise aynı şehrin iki farklı okulunda tamamladım. O yıllarda hem futbol hem de basketbol ile yakından ilgiliydim ve ailem ısrarlarıma dayanamayıp, o zamanlar ki adı Efes Pilsen olan basketbol kulübünün yaz okuluna katılmama müsaade etmişti. Kulübün basketbolu ülkeye sevdiren efsane kadrosunun antrenmanlarını seyreder, talep edilmesi halinde de antrenmanlarda top toplayıcılık yapardım parkenin üzerinde. Ancak dürüst olmam gerekirse, basketbola fazla yeteneğimin olmadığını fark ettikten sonra yaklaşık bir yıl süren minicik kariyerimi noktalama kararı almıştım. Bu sürecin devamında yaşadığımız semtin futbol kulübüne yazıldım. Futbol maceram lise eğitimimin başlarına, Ankara’ya taşınmamıza kadar devam etti.
Lise yıllarım ağırlıklı olarak Ankara’da geçti. Fakat ufukta beliren üniversite giriş sınavının etkisiyle ki; ben bunu ülkemiz gençlerinin talihsizliği diye tanımlarım, spor ya da benzeri faaliyetlere gerektiği kadar zaman ayıramaz olmuştum. Elimde yapmaktan keyif aldığım tek şey kalmıştı: Kitap okumak…
1999 senesinin sonbaharında, beş yıl boyunca devam edeceğim, üniversite dönemi başladı. ODTÜ Makine Mühendisliği bölümünün lisans eğitiminden evvel bir yıl süren yabancı dil hazırlık okulunda, üniversitede faaliyet gösteren öğrenci topluluklarından bazılarına dâhil oldum. Bunlar felsefe, radyo ve tiyatro gruplarıydılar. Bunlarla birlikte, üniversite hayatımın genelinde profesyonel hentbol hakemliği, yaz aylarında tur rehberliği ve tenis oynamak gibi yeni uğraşlar edindim.
İlk yılın ardından bölüm dersleri ile tanışıp, özellikle üçüncü ve dördüncü sınıflarda mühendislik bakış açısını kazanmaya başlamıştım. Pozitif bilimlerin netliği ve yoruma çok da açık olmayan karakteri sayesinde doğa yasalarını daha iyi anlama kabiliyeti edindim. Bilginin değerini ve ona ulaşmak adına dilin önemini kavradım. Üniversitenin eğitim dili olan İngilizce’nin yanı sıra, Rusça ve İspanyolca öğrendim.
Başlarda endişeyle karışık ön yargı ile yaklaştıysam da, zamanla bölüm seçiminde isabetli bir karar verdiğimi gördüm.
Şimdi dönüp geriye baktığımda, sadece aldığım eğitim ile değil aynı zamanda bana kattığı sosyal beceriler ve içselleştirdiğim araştırma alışkanlığının da etkisiyle, bugünkü beni şekillendiren önemli unsurlardan birinin üniversite tecrübem olduğunu belirtmeliyim.
Mezuniyetin devamında yüksek lisans gibi bir hayalim vardı; ancak dönemin şartları gereği çalışma hayatına bir an evvel başlama kararı aldım. Yaklaşık dört aylık bir iş arama sürecini takiben, 2004 yılının sonlarında ilk iş deneyimimi edineceğim, Özbekistan’da devam eden bir projeye dâhil oldum. Bu gelişme aynı zamanda ülkemden ilk ayrılışım anlamına da geldiğinden halen tüm detaylarıyla aklımdadır. Devam eden yıllarda, çoğunluğu iş sebebiyle olmak üzere, toplamda yirmi beşten fazla ülkede bulundum.
Çalışma hayatım boyunca - ki hali hazırda devam etmekteyim - Uzak Doğu’dan Batı Avrupa’ya, Sibirya’dan Afrika ve Orta Doğu’ya kadar geniş bir coğrafyada anılar biriktirdim. Mesai saatlerinden artakalan vakitlerde ve tatil günlerinde hem bulunduğum ülkeyi gezmeye hem de yörede yaşayan insanları gözlemlemeye gayret ettim. Farklı milletlerden yakın dostlar edindim ve çoğu ile hâlâ irtibatta olabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum.
Kilit, Anahtar ve Kapı üçlemesinin temeli; yıllar boyu okuma fırsatı elde ettiğim muhtelif kitaplar, farklı ülkelerde yaptığım gözlemler ve meraklı olduğum tarih, siyaset, felsefe ve kriptoloji alanlarında edindiğim birikimlerin harmanlanmasıyla oluştu. Modern Dünya’da bizleri şaşırtan ve birbirlerinden bağımsız görünen birtakım gelişmelerin; aslında insanlık tarihi kadar eski köklerini ve bunların aslında birbirleriyle olan bağlantılarını dilim döndüğü kadar okuyucuyla paylaşmayı arzuladım.
An itibariyle, üyesi olmaktan gurur duyduğum özel bir şirket bünyesinde mesleğimi icra etmeye devam edip, bir yandan da serinin ikinci kitabı üzerinde çalışıyorum. Dâhil olduğumuz uluslararası projeler gereği yurt dışı seyahatlerim de ara ara devam ediyor.
İş hayatı ve yazmanın dışında kalan zamanlarda, varlıkları ile beni inanılmaz mutlu eden eşim ve küçük tatlı kızımla keyifli vakit geçirirken, modern tavla ve tarım konularıyla da ilgilenmeye çalışıyorum.